20 Mayıs 2014 Salı

Kara Elmas



15.05.2014
İstanbul


İki kızı vardı Mehmet'in. Genç yaşta evlenmiş, 25'ine gelmeden iki çocuk babası oluvermişti. Hayatın yükü daha ağırdı artık, madende taşıdığı yüklerin yanında. Çocuklarına varacağı anı iple çeker, yeraltında geçirdiği dakikaları sayar olmuştu. İşten geldiğinde kızları çoktan uyumuş olurdu. Mehmet'in yıkandıktan sonra yaptıgı ilk iş yanlarına gidip pırıl pırıl, masum iki kız çocuğu 2,5 yaşındaki Naz ve ondan 4 yaş büyük ablası Defne'yi doyasıya koklamak olurdu. Onları koklayınca ne yorgunluk kalırdı Mehmet'te ne de yılgınlık. Bıraksan iki vardiya daha çalışırdı üst üste. Kızlarını koklarken gözlerini kapatır Allah'a şükrederdi içinden bir işi olduğu için. Bazen kızlarından biri uyanır, babacığım diye sarılırdı Mehmet'in boynuna. Hangisi uyanırsa uyansın, hemen uyumaz, oyun oynamak isterdi Mehmet'le. Böyle olduğunda Mehmet'in mutluluğu iki kat artar, kızının onu çok özlediğini düşünürdü. Hemen ardından dalardı hayallere. Naz'ı öğretmen olmuş, Defne'yi de avukat hayal ederdi hep. Sonra birden silkinir, gerçek dünyaya döner, hayalleri için daha sıkı sarılması gerektiğini duşünürdü işine. 2015 Mayıs ayının bir çarşamba sabahı eşine hakkını helal et diyerek çıktı evinden her zaman yaptığı gibi lakin dönüşü olup olmayacağını bilmediği bir işi vardı Mehmet'in. Nitekim o günün akşamı dönmedi evine Mehmet. Yalnız o gün değil bundan sonra hiç dönmeyecekti evine Mehmet. Naz ve Defne'yi koklayamayacaktı bir daha. Hayat mücadelesini babasız verecekti Naz ve Defne bundan sonra. Mehmet, omuzlarındaki yükü, eşine ve kızlarına paylaştırarak göçmüştü bu dünyadan bir lokma ekmek için ve bir avuç kömür uğuruna...

Hasan'ın hikayesi ise daha farklıydı Mehmet'ten. Hasan evleneli daha 1 yıl bile olmamıştı. Gür kumral saçlı, ela gözlü, yakışıklı zıpkın gibi delikanlıydı. Eşi Zeynep'le mahalleden tanışmışlardı. Zeynep'in taliplisi çoktu ama o Hasan'a kaptırmıştı gönlünü tıpkı Hasan'ın da ona vurulduğu gibi. 19'unu bitirmeden evlendi Zeynep Hasan'la. Zeynep açık tenli, renkli gözlü güzel bir kadındı. Belliydi, çocukları kocaman renkli ve çekik gözlü, açık kahverengi saçlı ve beyaz tenli olacaktı kömür karasının inadına. Olmadı, olamadı. Zeynep 20'sinde birileri daha zengin olsun diye dul kaldı ve bu düzen sürsün diye doğmadan öldü çocukları...

Kaç can gitti? 10? 20? 100? 300? 500? Ne fark eder? Giden her can kıymetli değil mi? 

Hikayeler yüreğimden dökülen senaryolaştırılmış hikayeler ama gerçekte yaşananlar da bunlar değil mi? Rakam diye gördüğümüz bu sayıların her biri birer insan, her biri ayrı ayrı Naz'ın babası, Zeynep'in kocası, Fatma'nın oğlu, Kadir'in torunu, Riza'nın yeğeni değil mi?

Birileri yine utanmadan kader deyip geçecek ve bunlar gibi nice hikayeler yaşanmaya devam edecek...

Hiç yorum yok: